Bu bölüm benim yıllardır kullandığım bir öğrenim yöntemi üzerine olacak. Zihinsel Pratik yöntemi olarak adlandırdım ama aslında hala kavram üzerine düşünüyorum. Bu yöntemin eğitimde ya da psikolojide tam karşılığını bulamadım. Sporda ve eğitimde benim yöntemimin izdüşümleri var. Spordaki “Learning by imagery” yani görselleştirerek öğrenme. Eğitimdeki ise “retrieval learning”. Bunu doğrudan nasıl çevirebilirim bilmiyorum. Sanırım anımsayarak öğrenme denilebilir.

Pek çok kişi tarafından bu yöntemler keşfedilmiş ve bir kısmı literatüre kazandırılmış. Benim “Zihinsel Pratik” dediğim şey ise bunları her ikisini de kapsıyor ve daha genel bir kavram. Bugünkü bölümün programı kısaca şu şekilde olacak:

İlk önce sporda görselleştirerek öğrenme hakkında konuşacağız. Sonra anımsayarak öğrenme yöntemini ve uygulamalarını anlatacağım. Benim “Zihinsel Pratik” yöntemimi nasıl kavramsallaştırdığımı anlatacağım. “Zihinsel Pratik” yönteminin bireysel öğrenme ile ilişkisini konuşacağız. Son olarak da sosyal medyanın ve bilgi bombardımanının neden eğitimi sekteye uğrattığını bu konu bağlamında ele alacağız.

Aslında bu bölüm kısaca bu yöntemin kavramsallaştırılması üzerine olacak. Sonraki bölümünde ise working memory yani işler bellek konusu özelinde bu yöntemin pratik yönlerini ele alacağız.

Görselleştirme Yoluyla Öğrenme

Ben ilkokulda iken bir dönem arkadaşlarımız arasında spor yapmak popüler olmuştu. Kendisini çok hatırlamıyorum ama okula ilginç bir beden eğitimi hocası geldi. Herkesin ilgi üzerine çekti. Arkadaşlarımla teneffüslerde hepimiz taklalar atıyoruz, duvarların üstünde yürüyoruz, şınav çekiyoruz… Tam sirke döndü okul. Hocanın yapabildiği ama hiç birimizin yapamadığı şeylerden birisi de elleri üzerinde yürümek. Herkes deniyor ama yapabilen yok. Ben de deniyorum ama olmuyor. Diğer arkadaşlardan muhtemelen farklı olarak benim babam da bunu yapabiliyor. Bazen ondan yapmasını istiyor ve onu seyrediyordum ama ellerin üzerinde yürümek çok zor bir şey. Vücudunuzu taşıyabilecek kadar güçlü kollara sahip olmalı ve kendinizi dengelemeye alışmanız lazım. Ben de başaramadım tabi. Sonra unutuldu gitti. Belki bir iki sene sonra NTV’de bir belgesel çıktı. Spor’da görselleştirme yoluyla sporcuların zor hareketleri nasıl öğrendiklerini anlatıyordu. Belgeseldeki örnek bir jimnastikçinin yapamadığı bir hareketi, nihayetinde zihinsel görselleştirme yoluyla nasıl yapabildiğini gösteriyordu. Yapmanız gereken şey uzun bir süre boyunca yapamadığınız hareketi zihninizde kendinizi yapıyorken canlandırmak. Bunun tam olarak ne kadar yapılması gerektiğini çok hatırlamıyorum. Sanırım bir iki saatlik antremanlar yapılması gerekiyor. Neyse… Belgeseli bitirdikten sonra bende şimşekler çaktı. Acaba ben bunu deneyerek elimin üstünde yürüyebilir miyim?

Evimizin uzun bir koridoru vardı. Kapının önüne oturdum ve yarım saat boyunca, belgeselde anlatıldığı şekilde zihnimde elimin üzerinde yürüdüğümü hayal ettim. Bu süreçte tekrar tekrar amuda kalktığım anı, amuda kalktıktan sonra yerde hareket eden ellerimi, sonrasında 3. bir gözün bakış açısı ile vücudumun duruşunu… Daha önceden bunu deneyip başaramadığınız için zihninizde canlandırırken, mesela, kolunuza binen yükü anımsayabiliyorsunuz. Aynı zamanda daha önce elinin üzerinde yürüyebilen babamı tekrar tekrar gördüğüm için, vücudumun nasıl şekil alması gerektiğini de doğru bir şekilde görselleştirebiliyordum. Ardından ilk denememde ellerimin üstünde koridorun sonuna kadar yürüyebildim. Artık ellerimin üzerinde yürümek çok havalı değil ama bunu başarabilmek beni çok mutlu etti. Adeta büyülenmiştim.

Bugün elinizin üstünde yürümek isteseniz, Youtube’a yazar ve bunu nasıl başarabileceğiniz konusunda pek çok şey öğrenebilirsiniz muhtemelen. Aradan yıllar geçti. Bu konuda hiç bir şey okuyup araştırmadım ama ben bu yöntemi pek çok farklı şekillerde kullanmaya devam ettim. Hatta bu bölümü kaydetmeden önce Google scholar’da kısa bir araştırma ile spor psikolojisinde, görselleştirerek öğrenme üzerine devasa bir literatür olduğunu gördüm. Spor yapan ya da konu ile ilgilenenler için, bu kaynaklara ulaşabilecekleri linki web sayfamıza koydum.

https://scholar.google.com.au/scholar?q=imagery+in+sports&hl=en&as_sdt=0&as_vis=1&oi=scholart

Sporcuların zihinsel görselleştirme sürecinde beyni taranmış, farklı yöntemler geliştirilmiş ve hangisi iyi diye tartışılıyor vs. Zihinsel görselleştirme ile sadece motor hareketlerin öğrenilmesi için kullanılmıyor. Mesela, heyecanınızı yenmek için ya da motivasyonunuzu yüksek tutmak için de kullanabilirsiniz. Eğer herhangi bir spor ile uğraşıyorsanız, kesinlikte spor psikolojisi literatürüne bakmanızı tavsiye ederim. Görselleştirme yoluyla antreman yapan sporcuların daha başarılı olduğuna dair pek çok bilimsel kanıt var.

Anımsayarak Öğrenme

İngilizcesi “learning by retrieval”. Sanıyorum ki anımsayarak öğrenme diye çevirebiliriz. Bu konuda da devasa bir literatür oluşmuş. Bu konudaki kaynaklara da web sayfamıza koyduğum linkten ulaşabilirsiniz.

https://scholar.google.com.au/scholar?hl=en&as_sdt=0%2C5&as_vis=1&q=learning+by+retrieval&btnG=&oq=learning+by+retr

Hatta bu yöntemin sınıflarda nasıl uygulanabileceğini dair birçok çalışma yapılmış.

https://www.retrievalpractice.org/

Bu çalışmalarda anımsayarak öğrenmenin sınıfta ders dinlemekten, not tutmaktan, zihin haritası gibi ismi havalı tekniklerden çok daha etkili olduğu ispat edilmiş. Kitabi tanımlarına ve yöntemlere gelmeden önce ben kendi tecrübelerimi aktarmak istiyorum.

Ellerimin üzerinde yürüme tecrübesinin ardından kullandığım yöntemi farklı şeylerde de denemek istedim. Mesela, mahalledeki futbol maçlarından sonra zihnimde oynadığım oyunları tahlil ediyordum. Neyi farklı yapabilirdim, nerede hatalı pas attım, gibi. Ya da başkalarından gördüğüm, çok beğendiğim hareketleri zihnimde canlandırıyordum. Zaten maçtan sonra bunları aramızda konuşuyorduk ama ben diğer arkadaşlara göre bu konuşmaları daha çok ciddiye alıyordum. Oldukça zahmetli bir iş olduğunu söylemeliyim. Bu kadar ciddiye almamın sebebi bu maçları iddiasına oynamamızdı. İşe yaradı mı? Sanıyorum ki evet. Zayıf fiziğime rağmen, herhalde kalburüstü bir oyuncu sayılırım. Ayrıca çok az iddia kaybettiğimizi söylemeliyim.

Buraya ayrıca önemli bir not bırakmak istiyorum. Özellikle küçük yaşlarda kaybettiğim maçlarda ve oyunlarda genellikle suçu üçüncü kişilerde arama eğiliminde oluyordum. Mesela, karate turnuvasında kaybettiğim maçtan sonra sürekli hakemin bana haksızlık ettiğini ve bu yüzden kaybettiğimi söylüyordum. Rakibime bazı pozisyonlarda foul vermesi gerektiğini ama verdiğini ya da benim puanımı saymadığını vs. Hocam bunun için bana çok kızıyordu çünkü bu durum, kendi hatalarımı ve eksikliklerimi gözden geçirmeme engel oluyordu. Aynı şekilde mahalle maçlarından sonra da genellikle kaybeden takımın oyuncuları hep başka nedenler buluyordu. En iyi ihtimalle kendi takımından birini suçluyordu. Tabi ülkenin süper ligininde bile maçların birinci gündemi hakemlerse çocukları suçlamanın pek bir anlamı yok. Kısacası, görselleştirme yoluyla müsabaka öncesi veya sonrasında, zihinsel analiz yapmaya insanlar pek meyilli olmuyor. Bu genellikle kazanılması gereken bir edinim. Ben başarılı sporcuların bilerek veya bilmeyerek bu öğrenme edinimini kazandıklarını düşünüyorum.

Neyse… Sporu bırakıp derslere dönelim. Liseye geldiğim zaman ise, bu yöntemin fiziksel öğrenme ile sınırlı olmadığını fark ettim. Fiziksel ve zihinsel öğrenme süreçlerinin aynı şey olduklarını anlamam bu dönemlere denk geliyor. Bunu da Einstein ile alakalı seyrettiğim bir belgesele borçluyum. Einstein, fizik problemlerini basite indirgeyerek herkesle düşünce deneylerini konuşurmuş. Düşünce deneyi üzerinden bir şeyleri keşfetmek düşüncesi çok garip geldi. Sonrasında aslında iyi öğrenmenin gerçekleşebilmesi için çok fazla zihinsel pratiğe ihtiyaç duyduğumuzu fark ettim. Bu yüzden öğretmenler sürekli günde kaç soru çözdün diye soruyordu. Aslında önemli bir noktayı kaçırıyorlardı. Önemli olan soru sayısı değil, bu sorular çözülürken zihnin ne kadar pratik yaptığıydı. Üniversite sınavına hazırlanırken, ders çalışma yöntemlerimde radikal değişikliklere gittim. O günden beri sınıfta ders dinlemek konusunda çok zorlanıyorum.

Yine aynı yöntemi, üniversite sınavında stresimi yönetmek için kullandım. Bunun için kendinizi sınav esnasında karşınıza çıkabilecek zor durumlar içerisinde hayal etmeniz gerekiyor. Mesela sürenin yetmeyeceğini anlayınca ne yapardım? Matematikten çözemediğim bir sürü soru var ve ben Fen bilimlerini çözerken aklıma geliyor… Bu görselleştirmeler, o anki durumları bir anlamda tecrübe etmenizi sağlıyor. Bu durumlarla gerçekten karşılaşırsanız, daha az panik yapıyorsunuz. İşe yaradı mı? Sanıyorum evet. Çok güçlü karakteri olan sakin bir insan değilim ama bu kritik anları bu şekilde yönetebilmeyi başardığımı düşünüyorum.

İlerleyen zamanlarda işlerimi zihnimde ilerletme ve bitirme alışkanlığı oluştu. Mesela podcasti şu anda yazıya döküyorum ama daha önce üniversiteden bisikletle gelirken, bütün podcasti zihnimde yazmıştım. Vereceğim örnekler, bölümün akışı… Eğer bir bölümde bir noktada tıkanmışsam, bilgisayar başından kalkarak başka bir işle uğraşıyorum. Biraz bilinçaltının konuyu irdelemesi için zaman tanıyorum ve sonra kafamda konuyu tekrar derleyip toparlamaya çalışıyorum. Tüm bunlar bittikten sonra bilgisayar başına geçiyorum ve yazıya döküyorum. Eminim ki bu söylediğim şey pek çok kişiye yabancı gelmeyecektir.

Şimdi anımsayarak öğrenmeye dönelim. Bu konuda çalışmalar gösteriyor ki, bir şeyi zihninizde anımsamak için kendinizi zorladığınız zaman, başarısız olsanız bile öğrenme süreci aktif bir biçimde devam ediyor. Üstelik bildiğimiz tüm yöntemler içerisinde en etkilisi. Bu yöntemin sınıftaki uygulaması için şöyle örnekler verilmiş:

Öğrencilere geçen hafta neler öğrendiklerini sormak. Notlandırmadan quiz yapmak. Sanıyorum ki herkesin hayatında bir dönem kullandığı flaş kartlar.

Benim bazı örnek uygulamalarım

Gözleri kapatıp, öğrenilenleri zihinde özetlemek. Soru çözerek ders çalışırken, uzun süre çözümlere bakmadan çözmeye çalışmak. Anlaşılmayan konuları konuşarak düşünmek. Genellikle bunu tanıdığım birisine anlatıyormuş gibi yapıyorum. Bu yöntemin neden etkili olduğunu şu şekilde tasvir edebilirim sanıyorum. Bilimsel bir tasvir değil ama bilimsel olarak da doğru olduğunu düşünüyorum.

Diyelim ki bir bilgi veya bilgiler bütünü zihninizin bir köşesine yerleşti. Eğer o bilgiyi daha önce kullanmadıysanız bu durumda o köşeye fazla yol açılmıyor. O bilgiyi anımsamak ya da hatırlamak durumunda kalırsanız bu durumda o köşeye giden farklı yollar açılıyor. Sahip olduğunuz bilgiye giden daha fazla yol olunca da hatırlamak ve bilgiyi kullanmak çok daha kolay oluyor. Biz de zaten bu duruma “iyi öğrenmek” diyoruz.

Biraz önce verdiğim örnekler size çok basit gelmiş olabilir. Mesela, “Soru çözerek ders çalışırken, uzun süre çözümlere bakmadan çözmeye çalışmak.” Bu yöntem oldukça etkili bir yöntem çünkü bir soruyu çözmeye çalışırken, konu hakkında sahip olduğunuz bilgiler arasında bağlantı kurmaya çalışıyorsunuz. Beyin plastisitesi bölümünde anlattığımız gibi, bu süreçte beyniniz sürekli değişiyor yani öğreniyor. Eğer çözüme hemen bakacak olursanız, öğrendiğiniz bilgi parçacıkları arasında yeterince iyi bağlantılar kuramayacak yani konuyu yeterince iyi öğrenemeyeceksiniz. Hipotez Benim hipotezim ise spordaki görselleştirerek öğrenme ile zihinsel öğrenim için kullanılan anımsayarak öğrenmenin aslında aynı şey olduğu. Bunların birleştirildiği bir kuram ya da hipotez var mı bilmiyorum. Ben bulamadım. Ben bu yüzden iki yöntemi de zihinsel pratik yöntemi olarak adlandırıyorum. Talha bunlara “meditasyon” diyebilir miyiz diye sordu. Aslında tek kelime olması itibari ile daha uygun bir kavram gibi ama bu kelimenin halihazırda iki ayrı bilinen anlamı var. Ben bu yüzden kullanmak istemedim.

Zihinsel pratik yöntemi üzerine yapılan çalışmalar bu yöntemin ne kadar verimli olduğu bir olgu olarak ele alınıyor. Ardından da daha da nasıl verimli yapılabileceği tartışılıyor. Bu da aslında bizim podcastimizdeki temel savı ile de oldukça tutarlı. Görselleştirme ve anımsayarak öğrenme yöntemleri, bizim eğitimin bireysel bir uğraş olduğu iddiamız ile uyumlu görünüyor. Çünkü dışarıdan bir hocanın zihinsel pratik yöntemine dahil olması mümkün değil. Düşünmeye Zaman kalmaması Zihinsel pratik yöntemi eğitimdeki pek çok konu ile ilişkilendirilebilir. Mesela sosyal medyada fazla vakit geçirmenin neden insanları aptallaştırdığı. Cevap: Bizim boş vakit olarak adlandırdığımız can sıkıntısı durumları aslında zihnimizde tecrübelerimiz, kavramlar üzerine düşündüğümüz ve/veya hülyalara daldığımız bir serüven. Bu serüven öğrenimimize ve sahip olduğumuz bilgilerin idrakinin derinleşmesine katkıda bulunan bir süreç. Bilgisayar, televizyon ve telefon karşısında zombileşerek bundan mahrum kaldığımız her an ise aptallaşmamıza katkıda bulunuyor. Daha doğrusu, gelişimimizin sekteye uğramasına neden oluyor. Sosyal medya kullanımının etkileri konusunda bir dünya çalışma olduğu için ben zihinsel pratik konusunu farklı bir mesele ile ilişkisinden konuşmak istiyorum.

Ezber Konusuna Dönüş

Pek çok eğitimcinin ve öğretmenin tekrar ettiği “ezberci eğitime karşı olmak” konusuna tekrar gelelim. Bu konudan kısaca ikinci bölümde Talha ile bahsetmiştik. Ayrıca ben, “Öğrenme ve Kompozisyon Yazmak” başlıklı altıncı bölümde konuyu Bloom taksonomisi üzerinden tekrar ele almıştım. Eğitimde ezberin ne kadar temel bir basamak olduğunu ve ezberci eğitime karşı çıkmak söylemlerinin eğitim sürecine nasıl balta vurduğunu anlatmıştım. Bu konuyu, zihinsel pratik yöntemi üzerinden tekrar konuşalım.

Oğuz Atay’ın “Bir Bilim Adamının Romanı” isimli Mustafa İnan hakkında yazılmış kitapta şu kısmı okuduğum zaman konunun önemini ilk kez idrak etmiştim:

Herkes hafızasından, hafızasının zayıf olduğundan kolaylıkla şikayet eder; fakat asla zekasından yakınmaz. Bilmez ki hafıza, zekanın bir unsurudur.

Mustafa İnan’ın bahsettiği kişi bendim. Gerçekten o zamanlar ezberci eğitime karşı olan bir genç olarak, hafızanın önemini de pek idrak edememiştim. Çok fazla bu kısımları irdelemeden zihinsel pratik yöntemine dönelim. Zihinsel pratik yönteminin ihtiyaç duyduğu en önemli şey, zihnimizde KONU HAKKINDA AKIL YÜRÜTMEMİZE YETECEK KADAR BİLGİNİN HALİHAZIRDA BULUNMASIDIR. Zihninizde olmayan şeyi anımsayamaz, düşünemezsiniz. Bu da düşündüğünüz konu hakkında akıl yürütme sınırlarınızı belirler.

Bu bölümde zihinsel pratik yöntemini ve kavramsallaştırılmasını konuştuk. Sonraki bölümde hafıza konusunu detaylıca ele alıp çok önemli bir detayı konuşacağız: Working memory. Sanıyorum bunun teknik çevirisi işler bellek. Sözlükte kısa süreli hafıza ve çalışma belleği gibi farklı çevirileri de var. Ben sonraki bölümde işler belleğin, bilişsel kapasitemiz için önemini ve işler belleğin pratikle nasıl geliştirilebileceğini zihinsel pratik yöntemi özelinde konuşacağız.