Hem öğrenciler, hem de öğretmenler için sınavlarla ilgili olan farkındalığı arttırmasını umuyorum bu bölümün. Hepimiz eğitim hayatlarımız boyunca sınavlara girip çıkıyoruz. Hocalar bu sınavlarda verdiğimiz cevapları değerlendirerek bizimle ilgili bazı kanılara sahip oluyorlar. İşte bugün, detaylı bir şekilde bu kanıların neye göre belirlenmesi gerektiği ve sınavların da buna uygun şekilde nasıl hazırlanması gerektiği sorularına cevap arayacağız. Çünkü sınavlar hazırlanma şekline göre farklı farklı şeyleri ölçüyor olabilir. Bunlardan biraz sonra bahsedeceğim.
Ama önce, en temelde sınavların yapılma amacı nedir? Bunu bir konuşalım istiyorum. Biliyorsunuz, Cahil Hoca kitabında sınavlar için geleneksel eğitim sisteminin egemenliğini sürdürmesini sağlayan bir uygulama olarak bahsediliyordu. Yani öğrencilerin üzerine çizilen, yaklaşabilecekleri ama geçemeyecekleri bir sınır gibi düşünebilirsiniz bunu. Ayrıca sınavlardan alınan sonuçların da öğrenciler arasındaki zekaların eşitsizliğini gösteren bir gösterge gibi algılanıyordu. Sınavdan düşük alan bir öğrenci zeki olmadığına veya yetenekli olmadığına inanıyordu. Halbuki sınav sonuçlarının zekaların eşitsizliği kanısı yerine, ortaya konulan iradelerin farklılığını ortaya çıkardığını bugün anlatmaya çalışacağım. Bunun için en belirgin argüman olarak da şunu söyleyebilirim. Diyelim ki üniversite sınavına çalışan bir öğrenci sınava girdiği ilk sene çok düşük bir puan yapsın. Fakat bir sonraki yıl düzenli bir çalışma ile iyi bir derece yapmış olsun. Böyle örnekler çok var. Şimdi bu kişi aynı kişi olduğu için zekası aynı zeka. Farklılık nereden kaynaklandı peki. İkinci sene ortaya koyduğu iradeden. Kısaca sınavlar öğrencinin konuyu hangi seviyede öğrendiğini ölçmek amacıyla yapılsa da, dolaylı yoldan iradesini ölçüyor diyebiliriz.
Öğrenmenin nasıl ölçüleceği iyi kavranabilirse ancak doğru ölçüm yapacak bir sınav hazırlanabilir. Sınav doğru hazırlanmadığı takdirde öğrenci neyi ne kadar bildiğini sınavda gösteremez. Bu da öğretmenin öğrenci hakkında yanlış değerlendirme yapmasına neden olacaktır.
Okuduğum bir makalede şu çok ilgimi çekti ve hoşuma da gitti açıkcası. Milli Eğitim Bakanlığı çok uzun yıllar boyunca üniversite giriş sınavının nasıl yapılması gerektiğine dair bir fikir birliğine varamamış. Milli Eğitim Bakanlığı da kimin hangi üniversiteye girebileceğini belirleyecek olan sınavı, hangi ölçme ve değerlendirme kriterlerine göre hazırlayacağına karar vermekte zorlanmış. Burası oldukça önemli, çünkü hepimiz bu sistemin içerisinde bir meslek eğitimi yetkinliği elde etmeye çalışıyoruz. Belirlenecek ilkeler hatalı olursa doğru bir değerlendirme de yapılamaz. Daha önce Sistem ve İlkeler bölümünde bahsettiğim gibi ilkeler doğru değilse, sistemi ne kadar değiştirirseniz değiştirin sorunları çözemezsiniz.
Peki o halde bir sınav, eğer gerçekten öğrenme seviyesi doğru bir şekilde ölçmek isteniyorsa nasıl hazırlanmalı. Yine aynı makalede bunun için çoğunlukla Bloom Taksonomisi kullanıldığı belirtilmiş. Biliyorsunuz hemen her bölümde öğrenmenin aşamaları olarak bu sınıflandırmadan bahsediyoruz. Şimdi sizlerle birlikte Bloom Taksonomisi’nde bulunan 6 aşama üzerinden 6 soruluk bir matematik sınavı hazırlayalım. Sorularda kolaydan zora doğru gideceğiz. İlk soru en kolay, son soru ise en zoru olacak. Her soru, kendisinden önceki sorularda kullanılan bilgiyi de içerecek. Dolayısıyla öğrenci bir soruyu yapamıyorsa, sonraki soruları da yapamıyor olmalı. Eğer öğrenci sadece zor sorulardan birini yapabilmişse, muhtemelen kopya çektiğini de anlayabilirsiniz.
Şimdi ilk soru ile başlayalım. Ben soruların kolayca anlaşılabilmesi için sınav konusu olarak üslü sayıları tercih ettim.
Birinci aşamamız neydi? Bilgi aşaması, yani ezberinde ne kadar bilgi var. Ezberindekileri ne kadar hatırlıyor. Bunun için çok çok basit bir şekilde 2x3 kaçtır diye sormuş olalım. Öğrenci iki ile üçü biliyorsa ve çarpma işleminin neyi ifade ettiğini hatırlıyorsa kolayca bunu yapacaktır. Zaten bunu yapamıyorsa sonrakileri yapmasını beklememelisiniz. Eğer bir eğitim sisteminde tüm sınav soruları yalnızca ezberdeki bilgileri hatırlamaya yönelik sorularsa, kaliteli bir eğitimden söz edilemez. Ayrıca ölçme ve değerlendirme yöntemi olarak da doğru bir sonuç vermeyecektir. Çünkü öğrenmenin diğer aşamalarını hiç ölçmemiş oluruz. Diğer taraftan öğrencinin ezberinde ne var ne yok bilmeden sorulan ileri aşama sorular öğrencinin seviyesini ölçemez. Diyelim ki bir makina var. İçerisinde 10 tane ekipman var. Hiçbirinin testi yapılmadan makinayı çalıştırmaya çalıştınız ama çalışmadı. Nerede sorun var bilemezsiniz. Tek tek hepsini denemeye başlarsınız bu kez.
O halde sınava devam edelim. İkinci aşama neydi? Kavrama. Öğrencinin üslü sayıların ne anlama geldiğini kavrayıp kavramadığını ölçmek istiyoruz. 2 üzeri 3 neyi ifade etmektedir açıklayınız? diye soralım. Önceki soruda iki ile üçü çarpmayı öğrendiğini göstermişti. Şimdi de üç tane ikiyi çarpması gerekiyor. Başarabilirse üsIü ifadelerin ne anlama geldiğini kavramış mı anlayacağız. Burası kritik bir aşama çünkü öğrenci anladığı şeyi kendi diliyle ifade edecek. Belki doğru kavradı ama ifade etmekte pek başarılı olmadığı için farklı şekillerde bunu gösterebilir. Ya da kavrayamadığı halde bir şeyler karalayabilir. Burada değerlendirme hocanın insiyatifinde. İyice kavramış mı diye bakmak için kavrama soruları arttırılabilir.
Artık öğrencimizin Üslü Sayıları kavrayıp kavramadığını biliyoruz. Bakalım kullanabiliyor mu diye 3. aşama yani uygulama aşamasına geçiyoruz. Sorumuz şöyle, 2 üzeri 3 x 3 üzeri 2 kaçtır? Öğrenci burada kavradığı şekliyle üslü sayıları kullanacak ve işlemleri yaparak uygulama becerisini gösterecek. Aslında uygulama aşaması iradeyi de ölçen bir aşamadır. Öğrencinin işlem yaparkenki konsantrasyonu, dikkatini soruya vermesi, çözüme ulaşıncaya dek dağılmaması gibi etkenler de devreye giriyor. Benim zamanımda üniversite giriş sınavları tek oturum ve 3 saat üzerinden yapılıyordu. Sınav esnasında arka sıralardaki bir öğrenci ağlamaya başlamıştı. Dikkatimi tekrar toplamakta hayli zorlanmıştım. Tabi orası farklı bir atmosfer. Hani Everest dağında belli bir seviyenin üzerinde oksijen yeterli seviyede olmadığı için kimse kimseye yardım edemez ya. Herkes kendini kurtarmanın derdindedir. Aynı onun gibi. Diyelim ki öğrenci uygulamada hata yaptı. Bulduğu sonuç yanlış. Öğrenciler arasında meşhur bir laf vardır, “Hoca gidiş yoluma puan vermedi.” filan diye. Bazı hocalar bu aşamada konuyu kavrama olarak ele alıp puan verir, bazıları da uygulama olarak ele alıp puan vermeyebilir. Yine hocanın insiyatifinde olan bir durum bu.
Şimdi geldik 4. aşama yani analiz aşamasına. Öğrencimizin karşına bilinmeyenli bir çözüm koyup analiz etmesini isteyelim. Mesela şöyle: x üzeri 3, 64 ise x nedir? Öğrencinin burada 64 üzerinden bir çarpanlara ayırma yapıp Üslü sayılardan tekrar durumu analiz etmesi gerekiyor. Bilmediği bir durumla karşılaştı ve öğrendiği bilgilerle arasında ilişki kurarak durumu analiz edip bir karara varması gerek. İşin içinden çıkamayabilir. Çünkü kullanması gereken teknik aklına gelmeyebilir. Ya da iki farklı denklem verelim. x + y =5 ve x üzeri y = 9 olsun. iki tane bilinmeyen ve iki tane denklem var. Dolayısıyla öğrenci bu denklemleri analiz ederek çözebilir. Deneme yanılma ile bulmasını istemiyorsanız daha zor sorabilirsiniz. Sınavın kolay ve zor olması neyi ölçtüğünüzü bilmiyorsanız çok yanlış sonuçlar verebilir. Sırf zor olsun diye çok işlem gerektiren sınavları pek sevmem açıkçası. Tamamiyle ezber bilgisini en ince detaylara kadar sorguluyorsa ya da sadece her şeyi ezbere bildiğimizi kabul ederek bizden en üst seviyede yaratıcılık bekliyorsa bu tür sınavlar uygun ölçme araçları değildir. İşlem zorluğu arttıkça öğrenciler konuyu kavrasa bile gösteremeyecek, düşük notlar olacaktır. Ya da yalnızca ezbere yönelik sorular olursa bilgiyi kullanabilen ile kullanamayan tespit edilemeyecektir.
Bir sonraki aşamamız değerlendirme. Öğrenciye birbirinden farklı grafikler verilir. Hangisi x üzeri 2=y denkleminin grafiğidir diye sorulabilir. Öğrenci bu durumda şıklar arasında bir değerlendirme yapacak ve birine karar verecektir. Günümüzde sınavların çoğu çoktan seçmeli değerlendirme soruları olarak düzenleniyor. Bunun asıl sebebi eğitim gören öğrenci sayısının çok fazla olması. Klasik sınav diye tabir ettiğimiz yazılı sınavların değerlendirilmesi hem değerlendiren kişiye göre çok değişken hem de çok uzun zaman alan bir süreç. Sınava 2,5 milyon öğrencinin girdiğini hesap edersek inanılmaz bir zorluk olduğunun farkına varılabilir. Sınav yapmayalım desek bu kez de lise başarısı konusu tartışmaya açılır. Her okulda fırsatlar eşit değil, hocalar arasında not verirken yapılan değerlendirmeler çok farklı. Özel okullarda hocaların eli not verirken daha bol, devlet okullarında notlar daha fazla kırılıyor. Eğer doğru ilkelere göre düzenleniyorsa mevcut uygulama mecburi olarak da olsa uygulanabilir tek yol gibi görünüyor.
Fırsat eşitsizliği anlamında ciddi bir düzelme olursa ki sanmıyorum, çünkü toplumun eğitimde eşitlik istemediğini daha önce söylemiştim. Herkes çocuğunun diğerlerinden daha iyi eğitim almasını ister. Belki lise notları dikkate alınarak üniversite yerleştirmeleri yapılabilir. Eskiden sınav yapılmadan lise derecelerine göre alım yapıyormuş üniversiteler. Başvurular kontenjanları aşmaya başlayınca her üniversite kendi sınavını yapmaya başlıyor. Sınav günleri çakışmaya başlayınca da aralarında anlaşarak ortak bir değerlendirme sınavı yapmaya karar veriyorlar. Böylece bugün bildiğimiz Ösym ve üniversite giriş sınavları ortaya çıkıyor. Şimdi de sınavlarda nadiren karşılaştığımız son aşamaya geçelim.
Bloom Taksonomisi’nde son aşama yaratıcılık yani sentez aşamasıdır. Sınavlarda pek yer almamasının sebebi çoğunlukla ciddi bir bilgi birikimi, bütüncül bir bakışı açısı ve hayli vakit harcamanın gerekmesidir. Bu aşamada bir soru öğrenciye dönem ödevi şeklinde verilebilir. Bir kompozisyon halinde yazması istenilebilir. Özellikle üniversitelerde hocalar derste anlattıklarının çok daha üzeri seviyelerde yaratıcılık gerektiren özel soruları bonus sorular olarak sorabiliyorlar. Bazıları da öğrencinin ezber bilgisini ölçmek yerine kitap açık sınav yapabiliyor. Herkes bilir ki kitap açık sınavlar çok daha zordur, çünkü analiz, değerlendirme ve sentez içeren kompleks sorular öğrencinin üstün becerilerini dikkatle kullanmasını gerektirir.
Mutlaka duymuşsunuzdur, üniversitelerde çan eğrisi olarak uygulanan istatistiksel bir sonuç değerlendirme yöntemi vardır. Öğrencilerin aldığı sonuçlar bir normal dağılım grafiği oluşturuyorsa sınav uygun ilkelerle hazırlanmıştır diye kabul edilebilir.
Eğer sınav kolay hazırlanırsa herkes yüksek notlar alacağı için çan eğrisi sağa doğru daralır. Yığılmalar artar. Bu yıl üniversite sınavı sonuçlarına bakıldığında yığılma olduğu söyleniyor. Buradan da sınavın kolay olduğu anlaşılabilir.
Sınav zor hazırlandığında ise çan eğrisi sola yaslanır. Bu durumda da kolay sınavlarda olduğu gibi ölçme ve değerlendirme doğru yapılamamıştır diyebiliriz. Zor sınavlar yapmakla veya kırık not vermekle övünen hocalar vardır. Ya da eli bol olan sevilen hocalar da vardır. Gerçekten doğru bir sınav hazırlama ve değerlendirme metodu takip edilmesi ile ancak öğrencinin konuyu öğrenip öğrenmediği anlaşılabilir. Diğer bütün yöntemler değerlendirme hatalarına neden olacaktır. Aynı zamanda geçer notun hangi seviyede belirleneceği de son derece kritik bir konu. Yine hocanın insiyatifinde olsa da konunun kavranması ve uygulanması geçer not kabul ediliyor diye tahmin ediyorum. Analiz, değerlendirme ve sentez aşamaları ilerlemek isteyen öğrencileri daha çok ilgilendiriyor diye kabul ediliyor muhtemelen. Bu konuda hocalardan görüş almak daha aydınlatıcı olabilir.
Ösym açısından konuya bakarsak, öğrenme seviyemizi ölçüp değerlendirmek için belli bir metodoloji ile sınavları hazırladığını söyleyebiliriz. Bazen temel bilgi seviyesinde en basit soruları yüzbinlerce öğrencinin yapamadığını istatistikler gösteriyor. Buradan çıkarılan verilerle verilen eğitimin kalitesi üzerine çok ciddi eleştiriler yapılıyor. Ama sonuçta Ösym’nin misyonu üniversitelere giriş işlemini hazırladığı sınavlarla elde edilen sıralamalara uygun olarak yapmak. Dolayısıyla öğrenciler arasında uygun bir sıralama ortaya çıkarmayı yeterli görüyorlardır. Sınavın kolay veya zor olması ile özel olarak pek ilgilendiklerini sanmıyorum, ama aynı puanlara yığılmalar olması sıralamalarda da sıkıntı yaratacağından zorluk dengesi iyi ayarlanmalı. Ne öğrencilerin ezberi tammış gibi kabul edilerek analiz, değerlendirme ve sentez sorularına ağırlık verilmeli, ne de ilk aşamadan detaylı bilgileri yoklayan bir hafıza sınavına dönüşmeli. Çok fazla işlem ve dikkat gerektiren sınavlarda da konular öğrenilmiş bile olsa bunu gösterebilmek için ortaya konulan irade çok daha fazla ön plana çıkacaktır.
Öğrenme seviyelerini ölçmek de metodolojik olarak basit bir iş değil. Hele ki milyonlarca öğrencinin hayatını derinden etkileyecek bir sınav hazırlamak, güvenliğini ve güvenilirliğini sağlamak çok ciddi bir organizasyon gerektiriyor.
Sonraki bölümlerde görüşmek üzere, hoşçakalın.