Bu podcast bölümünde zekaların eşitliği kanısı üzerine konuştuk. Ranciere kitabında insanlar arasındaki farkın zekalarından çok, iradelerinden kaynaklandığını iddia etmektedir. Bu bizi eğitim konusunda çarpıcı noktalara götürmektedir. Podcast’imizi aşağıdan dinleyebilirsiniz:
Ayrıca podcastte bahsettiğimiz düşünce deneyine buradan ulaşabilirsiniz: Dil Öğrenme Deneyi.
Zeka ve İrade (3) – Bölüm Özeti
Zekaların eşitliği konusunda evrensel eğitimin söylediği şeyi baştan ifade edelim: Biz çocukları, zekaların eşitliği kanısına göre yönetiyoruz.
Dikkat ederseniz, burada zekaların eşit olduğunu iddia etmiyor, bunun bir kanı olduğu söylüyor. Yani yazar zekaların eşit olduğu iddiasında değil. Sadece böyle bir kanı ile eğitim yapmanın ve toplumu inşa etmenin daha doğru/faydalı olduğu iddiasında. Bu iddiayı açalım…
Zekaların eşit olmadığı kanısı ise insanlar tarafından bir hakikat olarak ele alınıyor. Bu kanının ise gerekçelendirilmesi çoğu zaman hatalı. Doğru bir sonuca ulaşılmış olsa da akıl yürütmede hata olunca “doğru sonuç”, eğitimde yanlış uygulamalara yol açıyor. Hatırlarsanız önceki bölümde “ezberci eğitime karşı olmak” ifadesinin aslında doğru bir anlam içerebileceğini ama çoğu zaman yanlış anlaşıldığı için patolojik sorunlara neden olduğunu ifade etmiştin. Çünkü anlatılmak istenen şey yanlış bir sloganla anlatılmaya çalışılmış.
Bu konuda diğer bir sorun şu ki zekayı tanımlamak da ölçmek de çok zor. O yüzden akıl yürütmelerimiz zekanın sonuçlarının karşılaştırmasına dayanmak zorunda. Yani zekayı ancak sonuçlarından tanıyabiliriz.
Zekaların Eşit Olmadığı İddiası
- İlk iddia insanların çeşitliliğine dayandırılır. Örneğin nasıl doğada birebir aynı iki adet yaprak yoksa, birebir aynı iki zeka yoktur. O yüzden bütün zekalar farklıdır.
- Deney: Aynı ortamda büyümüş iki kardeş ele alalım. Birisi diğerinden daha başarılı olacaktır. Zekayı ancak sonuçlarından tanıyabileceğimize göre, birinin diğerinden daha zeki olduğunu (daha yetenekli olduğunu) söylemez miyiz? İlk iddia yanlış kurgulanmış bir analojidir. Farklılık eşitsizlik demek değildir. Ama ondan da öte yaprakların farklılığından zekaların farklılığına geçmek sorunludur.
İkinci örnekte ise bir totolojidir. Çocuk neden daha zeki? Çünkü daha başarılı. Neden daha başarılı? Çünkü daha zeki. Bir çocuğun diğerinden daha başarılı olması olgusu kabul edilebilir. Pek çok kişi bunu gözlemlemiştir. Ama burada da bir çocuğun diğer çocuktan daha zeki veya yetenekli olduğu sonucuna atlamak sorunludur. Bu bir potansiyel açıklamadır. Yazara göre ise iki çocuk arasındaki asıl fark zekada değil, iradede ortaya çıkar. Yani birisi diğerinden muhtemelen daha çok çalışmıştır. Daha çok çalışma sadece daha çok ders çalışmak anlamında değil. Başarılı çocuk muhtemelen çevresini daha dikkatli gözlemlemiş, belki daha çok ders çalışmış, olgular üzerine daha çok düşünmüştür. Yani iradesi onu zekasını daha fazla kullanmaya zorlamıştır. İki çocuk arasındaki gözlemlenebilen asıl fark birikimdir.
İradeyi oluşturan ve etkileyen şeyler nelerdir? Yazar kitapta iradeyi pek açmadan doğrudan kelime anlamı ile kullanıyor. Eğitimde irade “çalışmak” olarak anlaşılabilir. Fakat bu çalışmanın içerisinde öğrencinin öğrenme isteği, zekasını kullanma çabası, çalışmanın sürekliliği gibi etkenler de vardır. Peki iradeyi etkileyen şeyler nelerdir diye tartışacak olursak bu kişiden kişiye, toplumdan topluma oldukça fark edebilir. Fakat genel olarak öğrencinin ailesi ile ilişkileri, arkadaş ortamı ve bence en önemlisi olmasa da en etkilisi olan rekabet ortamı. Rekabet ortamı aileler tarafından da desteklenir. Çünkü eşitlik aileler tarafından da istenen bir şey değildir. Onlar çocuklarının eşitlikten sıyrılıp öne geçmesini ve ayrıcalık elde etmesini isterler. Öğrenciler de yaşıtları ile bir rekabet içerisinde ise daha fazla irade ortaya koyarlar. Daha fazla emek harcar, daha fazla fedakarlık yaparlar. Eşitliğin altında kalan öğrenciler ise motivasyonlarını kaybeder ve rekabetten geri durarak iradesini tamamen ortadan kaldırır.
Bu iki kanıya sahip insanın olaylara bakışının karşılaştırılması
Zekaların eşitsizliği kanısı insanların farklı olduğunu, farklı yeteneklere sahip olduğunu söylerken şuna neden olur: Sen başarısızsın muhtemelen bu konuda yeteneğin yok. Başka işe geç. Zekaların eşitliği kanısı şunu söyler: Muhtemelen bu konuya yeterince çalışmadın. Daha fazla çalış. Eğer daha fazla çalışamıyorsan muhtemelen bu konuya kendini veremiyorsun.
Geçen hafta “ezberci eğitime karşı olma” söyleminin eğitimin temellerini yok ettiğini söylemiştik. Çünkü “ezberci eğitime karşı olmak” ifadesi duyanlar tarafından yanlış anlaşılıyor ve uygulanıyordu. Burada da zekaların eşit olmadığı ifadesi sorunlara sebep oluyor. Daha ilkokulda matematikten kötü not aldığı zaman, matematiğe yeteneği olmadığını sanıyor. Ya da müziğe, resme, fiziğe vs. Acaba bu doğru mu? Kesinlikle değil. Eşitsizliğe ve farklılığa olan inanç, insanların kendini geliştirmede motivasyonunu kırıyor. Bu da birikimli olarak devam ediyor. Eğer öğrenci daha ilkokuldan matematiğe yeteneği olmadığı düşüncesine sahipse, az çalışıyor. Her sene başarılı ve başarısız öğrenci arasındaki fark açılıyor.
Eskiden sahip olduğum bir kanı: Ben konuşmayı beceremiyorum. Halbuki bugün daha farklı düşünüyorum. Eğer bu kadar çok asosyal olmasaydım, okul törenlerinde irade gösterip şiir/kompozisyon okusaydım, arkadaşlar arasındaki dedikodulara daha fazla katılsaydım, yeni insanlarla tanışmaya çalışsaydım iletişim kurma becerilerim daha iyi olurdu. Bugün podcastte beni dinleyenler konuşmalarımdan daha çok keyif alabilirlerdi. Şimdi diyorum ki, şimdi çok düzgün konuşamıyor olabilirim ama bunu her gün daha iyi hale getireceğim, öğreneceğim.
İrade ve Zeka üzerine
“Zeka, birtakım fikirterin terkibi olmaktan önce, dikkat ve arayıştır. İrade, seçme mercii olmaktan önce,hareket etme, kendi hareketine göre eylemde bulunma kudretidir.”
Ben bu zamana kadar zekayı hep hızla ilişkilendirmiştim. Mesela sınıfta tahtaya yazılan bir soru tüm öğrenciler tarafından aynı anda ve aynı şekilde algılanıyor olsun. Elini ilk kaldırıp doğru cevap veren öğrenci en zeki öğrencidir diye düşünürdüm. Bu doğa bilimlerinde uygun olsa da göreceli sorular sorulduğunda en zeki öğrenciyi nasıl ayırt edeceğiz. Bir kavramı en derin şekilde tüm boyutları ile analiz edebilen öğrenci mi daha zekidir veya en iyi resim çizen mi? Yetenek sahibi olmak her öğrencide eşit olması kanısı bile oluşmayacak kadar belirgin olgu. O nedenle ayrı tutulabilir.
Günümüzde beyin ile ilgili yapılan bir çok bilimsel çalışma var. Belkide ileride bir gün öğrenciler arasındaki eşitlik bilimsel olarak da bozulabilir. Materyalist düşünceye dayalı bu yaklaşımda zeka direk beynin fizyolojisi üzerinden ele alınır ve öğrenciler muayene edilerek beyinlerinin ağırlığına, hacmine ve beynin kıvrımlarına göre sınıflarına ayrılabilir. Bugün bize tuhaf gelse de ileride yaşanabileceği için bahsetmemiz gerekli. Beynin sırları çözüldükçe bu yönde gelişmeler olacaktır ama bunun ne derece gerekli ve toplumsal hayata faydalı olduğu tartışılabilir. İnsanlığın ilerlemesi için bilimsel çevrelerce gerekli görülebilir.
İlk bölümde insanların ihtiyaç üzerine nasıl geleneksel eğitimden, evrensel eğitime geçtiğinden bahsetmiştik. İhtiyaç halinde öğrenme hızlanıyor çünkü bir açıklayıcı ile vakit kaybetmeden bilginin kaynağına yönelerek olguları öğreniyorduk. Burada yazar şöyle bir not düşmüş: İhtiyacın bittiği noktada zeka durup dinlenir. Ya da irade insanın “devam etmeye” zorlar. Ardından insanı şöyle tanımlar: İnsan, bir zekanın hizmet ettiği bir iradedir. Bu tanım insanları başarılarının ve zihinsel performansları arasındaki farkı da açıklar: İrade (Çalışma).
Zeki bir Hayvan
İnsanda eşitsizlik kanısı oluşturan şeylerden birisi de insanın kendisini yukarıdaki gibi tanımlaması değil de “zeki bir hayvan” olarak tanımlamasıdır. İnsanın diğer hayvanlardan farkı nasıl zekası ise, insanlar arasındaki fark da zekadan ileri gelir. Jacotot insan olarak ben kimim diyor ve aşağıdaki gibi cevaplıyor:
Bakmak istiyor ve görüyorum. Dinlemek istiyor, işitiyorum. Dokunmak istiyorum, kolum uzanıyor, nesnelerin yüzeyinde geziniyor veya içlerine giriyor; elim açılıyor, parmaktarım gevşiyor, uzanıyor, sıkılıyor, irademe itaat etmek için açılıp kapanıyor. Bu dokunma, yoklama ediminde, kendi dokunma irademden başka bir şeyi tanımıyorum. Bu irade ne benim kolumdur, ne elim, ne beynim, ne de dokunma çabam. Bu irade benim; o benim ruhum, kudretim, yetimdir. Bu iradeyi duyumsarım, bende mevcuttur, bizzat ben’dir; itaat edilme biçimimiyse duyumsamam, ancak edimlerden tanırım … (Cahil Hoca)
Yani ona göre insan olarak ben bir iradeyim ve zeka sadece benim irademe hizmet eden beynin bir hizmeti. O zaman insanlar arasındaki asıl fark, madem kontrol benim irademde, aslında iradeden kaynaklanmaktadır. Çünkü beni kontrol eden şey zekam değil, irademdir. Zekamın alacağı şekli de irademin aldığı kararlar belirler.
ÖZET
Toplumda insanların ve dolayısıyla zekalarının farklılıkları çok fazla vurgulanıyor. Halbuki bu eşitsizlik ve farklılık kanısı, eğitim yöntemimizi sekteye uğratıyor. Başarının sırrı çalışmak mıdır yoksa yetenek midir sorusuna, çalışmak diyenler dahi kendi yetenek ve yeteneksizlikleri konusunda çok eminler. Halbuki asıl fark iradede ve dolayısıyla insanın sahip olduğu birikimdedir. Çünkü irade zekaya neyi öğrenmesi gerektiğini buyurur ve zeka da o becerisini geliştirir. Zekaların eşitliği kanısı ise bizim eğitim sorunlarımızın büyük bir kısmına cevap vererek, öğrencilerin daha ilkokuldan motivasyonunun kırılmasına engel olur. Bu polyannacılık değildir. Zira pek çok bilimsel çalışma da çalışmanın zekadan önce geldiğini söylemektedir.
Olimpiyat Şampiyonundan Bölüm Sonu Aforizması – Mete Gazoz: “Yetenek sizleri ortalama insanların üzerine çıkartır. Çalışmak sizi yetenekli insanların üzerine çıkartır.”