‘İnsan toplumlarının örgütlenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?’ diye sorsalar, bu gösterinin doğaya aykırı olduğunu söylerdim der Ranciere. Çünkü doğanın yasası bireyselliktir. Yazar burada Filozof Kralların yönetimi ve halkın egemenliği karşılaştırması yapıyor. İkisinin de akıldışı (ütopik) hayaller olduğunu ima ediyor. Filozoflar yaptıkları sorgulamalarla ve açıklamalarla hayatı ve doğayı anlamaya çalışırlar. Mevcut düzeni rasyonelleştirmeye çalışan “görevliler”i kınamakta filozoflar şüphesiz haklıdır. Rasyonel bir toplumsal düzen fikrinin peşinde koşanlar yanılmaktadırlar. Bir toplum önderine, önderi de halkına karşılıklı tabi olursa burada yine zekaların eşitsizliği temel alınmış olur. Filozoflar özgür zihinlere sahip bireylerden oluşan bir toplumun olduğu konusunda yanılıyorlar. Ancak insanlar arasında eşitlik olur, yani birbirini akıl sahibi varlıklar olarak gören bireyler arasında. Siyasal kurmaca içerisinde yaşayan yurttaşsa eşitsizlik diyarına düşmüş insandır. Burada insanlar ve devletler arasında bir analoji kurulabilir, konunun biraz dışına çıkılmış olsa da. Uluslararası ilişkilerin temeli olarak kabul edilen Westphalia antlaşması da aslında devletlerin birbirinin egemenlik hakkını tanıdığı ve yasal olarak eşit statüde olduklarını kabul ettiği bir antlaşmadır. Buna rağmen uluslararası toplum fikri de yine benzer şekilde ütopik bir hayaldir. Konu ile ilgili Edward Hallet Carr’ın derinlemesine analizleri okunabilir. Genelde halklar kendilerinin başka halklardan üstün olduklarına inanırlar. Eğitim alanında bunu ölçmek için PISA sınavları yapılmaktadır.
Akıl, konuşan varlığın kendi kendini kontrol etmesi ve bu sayede her alanda sanatçı gibi eser yaratmasıdır. Doğru çizginin ne olduğunu bilen ondan gerektiğinde, gerektiği kadar sapar, asla daha fazla değil. Fakat akıl sahibi, zihinsel olarak özgürleşmiş bireyler toplumu değiştirmeye çalışmayıp eşitsizliğe dayalı toplumsal yapıya karışırsa bir işe de yaramamış olurlar. Yazar bunu yine Sokrates üzerinden ele alıyor. Sokrates’in ve genel olarak retoriğin küçümsenmesine kızıyor. Retorikte akıl aranmayabilir ama retorik de aklın bir ürünüdür. “Madem Sokrates çok zekiydi, mahkemede onları retorikte de alt edip, ölüm kararını kabul etmemeliydi” diyor Yazar.
Toplum akıl sahibi olamaz, ama akıl sahibi iradeler birbirini tanıyabilir. Kişi zihinsel olarak özgürleştikçe toplumun bir parçası olmaya devam etse dahi kendi görüşlerini, düşüncelerini, toplumun genelinden ayırır. Yazar bu nedenle diyor ki: “Özgürleşmişlerin partisi, meclisi veya toplumu olamaz.” Ama her insan her zaman, her an özgürleşebilir ve bir başkasını özgürleştirebilir. Bu, insanın kendi kendini eğitirken gerekirse hocalarına karşı kazandığı özgürleşmedir. Burada yine Aristo’nun Platon’a karşı duruşu gündeme getirebiliriz. Aristo, hocası Platon’un yaklaşımlarından oldukça farklı ve özgün bir düşünce yapısına ulaşmıştı. Hatta Yazar, Sokratik yöntemde eksik olan zekaların eşitliği durumunu düzeltmeye çalıştığını ama başaramadığını söylüyor.