Ben bu zamana kadar zekayı hep hızla ilişkilendirmiştim. Mesela sınıfta tahtaya yazılan bir soru tüm öğrenciler tarafından aynı anda ve aynı şekilde algılanıyor olsun. Elini ilk kaldırıp doğru cevap veren öğrenci en zeki öğrencidir diye düşünürdüm. Bu doğa bilimlerinde uygun olsa da göreceli sorular sorulduğunda en zeki öğrenciyi nasıl ayırt edeceğiz. Bir kavramı en derin şekilde tüm boyutları ile analiz edebilen öğrenci mi daha zekidir veya en iyi resim çizen mi? Yetenek sahibi olmak her öğrencide eşit olması kanısı bile oluşmayacak kadar belirgin bir olgu. O nedenle ayrı tutulabilir.

Günümüzde beyin ile ilgili yapılan bir çok bilimsel çalışma var. Belki de ileride bir gün öğrenciler arasındaki eşitlik bilimsel olarak da bozulabilir. Materyalist düşünceye dayalı bu yaklaşımda zeka direk beynin fizyolojisi üzerinden ele alınır ve öğrenciler muayene edilerek beyinlerinin ağırlığına, hacmine ve beynin kıvrımlarına göre sınıflarına ayrılabilir. Bugün bize tuhaf gelse de ileride yaşanabileceği için bundan da bahsetmemiz gerekli. Beynin sırları çözüldükçe bu yönde gelişmeler olacaktır ama bunun ne derece gerekli ve toplumsal hayata faydalı olduğu tartışılabilir. İnsanlığın ilerlemesi için bilimsel çevrelerce gerekli görülebilir elbette.

İlk bölümde insanların ihtiyaç üzerine nasıl geleneksel eğitimden, evrensel eğitime geçtiğinden bahsetmiştik. İhtiyaç halinde öğrenme hızlanıyor çünkü bir açıklayıcı ile vakit kaybetmeden bilginin kaynağına yönelerek olguları öğreniyorduk. Burada yazar şöyle bir not düşmüş: İhtiyacın bittiği noktada zeka durup dinlenir. Ya da irade insanın “devam etmeye” zorlar. Ardından insanı şöyle tanımlar: İnsan, bir zekanın hizmet ettiği bir iradedir. Bu tanım insanları başarılarının ve zihinsel performansları arasındaki farkı da açıklar: İrade (Çalışma)

“Zeka, birtakım fikirlerin terkibi olmaktan önce, dikkat ve arayıştır. İrade, seçme mercii olmaktan önce,hareket etme, kendi hareketine göre eylemde bulunma kudretidir.”

Talha